Mütercim Âsım

(ö. 1235/1819)

Sözlük yazarı ve tarihçi.

Seyyid Ahmed Âsım, Antep’te dünyaya geldi. Doğum tarihini Ebüzziyâ Mehmed Tevfik ile, Antep’te gördüğü bir şiir mecmuasına dayanan Hikmet Turhan Dağlıoğlu 1169 (1755) olarak kaydederler. Semerkantlı Şeyh Osman’ın soyundan gelen şair Husûlî Efendi’nin torunu ve Antep’in tanınmış âlim ve şairlerinden Antep Şer‘iyye Mahkemesi başkâtibi Mehmed Cenânî Efendi’nin oğludur. Ataları arasında Nazmü’l-leâl yazarı Şeyh Ahmed Şihâbî Efendi ile Çarpınlı hattat Şeyh Ahmed Efendi gibi şair, lugatçı ve hattat birçok şahsiyet vardır.

Ahmed Âsım Antep’te iyi bir eğitim gördü, Arapça, hat ve dinî ilimleri tahsil etti. Şiir ve edebiyatı babasından ve o sırada Antep’te olan Kilisli Rûhî Mustafa Efendi’den öğrendi. Antep Mahkemesi Kalemi’ne devam ettiği sırada bir taraftan da tanınmış âlim ve şairlerin meclislerinde bulundu. Daha sonra Antep mukātaası mutasarrıfı Battalzâde Mehmed Nûri Paşa’nın divan kâtibi oldu (1203/1788-89). Sarayla arası açılan Mehmed Nûri Paşa Hakkında idam hükmü çıkınca Antep’te çatışmalar başladı. Bu sırada Âsım Efendi de çok sıkıntı çekti ve Kilis’e kaçtı. Târih’inde (II, 227) bu felâket sonunda bütün malını ve servetini kaybettiğini, Antep’in zengin bir ailesinden olduğu halde sıkıntıya düştüğünü, özellikle kütüphanesinin yağma edilmesinden büyük üzüntü duyduğunu anlatır. Kilis’te sekiz ay kadar kaldıktan sonra geçim sıkıntısı yüzünden ailesiyle kardeşlerini Antep’e gönderdi, kendisi 1204’te (1789-90) İstanbul’a hareket etti.

Âsım Efendi’nin ilim âleminde adının duyulmasına vesile olan çalışması, 1205-1212 (1791-1797) yılları arasında tercüme ettiği ve III. Selim’e sunduğu Tibyân-ı Nâfi‘ der Terceme-i Burhân-i Kātı‘ adlı eseridir. Padişah bunun üzerine “Sefâret, Vekāyi‘ tahriri ve nâmenüvislik” gibi bir göreve tayinle kendisine hareket-i dâhil rütbesiyle bir medrese ruûsu ve ev verilmesini, ayrıca 300 kuruş maaş bağlanmasını emretti. Târih’inde (II, 72) kendisine bağlanan 300 kuruşluk arpalıktan istifade etmemesi için Şeyhülislâm Topal Atâullah Mehmed Efendi’nin Tirsiniklioğlu’nun tasarrufunda bulunan Pravadi kazasını tevcih ettiğini, başlangıçta 50-60 kuruş aldığı halde zamanla bunu da alamadığını belirtir. III. Selim’in Âsım Efendi’ye verdiği ev çıkan bir yangın sırasında yanınca padişah kendisine yeniden ihsan ve atıyyelerde bulundu. Arapça öğrenmek isteyenler için Tuhfe-i Vehbî’ye nazîre olarak 1213’te (1798) Tuhfe-i Âsım’ı yazan Âsım Efendi bir müddet sonra da Halepli İbrâhim b. Mustafa el-Mudarî’nin Nažmü’s-sîre (Siyer-i Halebî) adlı Arapça kitabının tercümesini tamamladı ve III. Selim’e takdim etti. 1215’te (1800-1801) yine III. Selim’in yardımıyla Mısır üzerinden Hicaz’a gitti ve Medine’de hocası Abdullah Necib Efendi ile görüşerek onun tavsiyesiyle Şerh-i Siyer-i Halebî’yi yazdı (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2299). Dönüşte Şam ve Halep’e uğradı, oradan 1216’da (1801-1802) Antep’e ve Maraş’a gitti. İstanbul’a ailesiyle birlikte döndü ve Üsküdar’da Nuhkuyusu’ndaki evine yerleşti. İstanbul’a geldiği günlerde çok sıkıntı çekti, III. Selim ile II. Mahmud’dan yardım gördü. 9 Şevval 1215’te (23 Şubat 1801) kendisine Molla Gürânî Mescidi’nde ders okutma ruhsatı verildi. 1222’de (1807) Âmir Efendi’nin yerine vak‘anüvis oldu, ölünceye kadar bu görevde kaldı. 15 Rebîülevvel 1229’da (7 Mart 1814) Süleymaniye müderrisi iken Selânik kadılığına gönderildi (Şânizâde, II, 215). Selânik’ten döndükten sonra 9 Safer 1235 (27 Kasım 1819) tarihinde İstanbul’da vebadan öldü; Karacaahmet Mezarlığı’nda Harmanlık’tan Miskinler’e giden yolun sağ tarafındaki set üzerine defnedildi.

Âsım Efendi başarısını en çok sözlükçülük alanında göstermiş, Farsça ve Arapça’dan Türkçe’ye çevirdiği iki eserle “Mütercim” unvanını almış, ayrıca vak‘anüvis sıfatıyla yazdığı eser ve yaptığı tercümelerle tarih alanında adını duyurmuştur. Üç dilde şiir yazacak kadar güçlü bir edip olan Âsım Efendi’nin, Tibyân-ı Nâfi‘ ile Kāmus Tercümesi’nin önsözünde yer alan şiirleri bu alandaki maharetini göstermeye yeterlidir. Ayrıca Mecmûa-i Ebyât u Eş‘âr’da şiirleri vardır (Süleymaniye Ktp., Hüseyin Kâzım Kadri, nr. 161, vr. 13a, 15a, 90a). Tibyân-ı Nâfi‘in önsözünde bulunan, en tanınmış gazeline Sünbülzâde Vehbi bir nazîre yazmıştır. Âsım Efendi’nin bestelenmiş bazı şiirleri de vardır.

Eserleri. 1. Burhân-ı Kātı‘ Tercümesi (Tibyân-ı Nâfi‘ der Terceme-i Burhân-ı Kātı‘). Muhammed Hüseyin b. Halef-i Tebrîzî tarafından yazılan Farsça sözlüğün tercümesidir. Âsım Efendi önsözünde Kāmûsü’l-Acem diye isimlendirdiği, fakat Burhân-ı Kātı‘ Tercümesi diye anılan bu sözlükte Farsça kelimelerle birlikte astronomi, astroloji, felsefe, tasavvuf ve hendese gibi ilimlere dair bilgilerin de bulunduğunu belirtir. Tercümeyi yaparken sadece aslına bağlı kalmamış, otuzdan fazla sözlükten yararlanarak eseri farklı bir tertibe sokmuştur. Birçok yazma nüshası bulunan Burhân-ı Kātı‘ Tercümesi birkaç defa basılmış, yeni harflerle son neşrini Mürsel Öztürk ve Derya Örs gerçekleştirmiştir (Ankara 2000; ayrıca bk. BURHÂN-ı KĀTI‘). 2. Kāmus Tercümesi (el-Okyânûsü’l-basît fî tercemeti’l-Kāmûsi’l-muhît). Fîrûzâbâdî’nin el-Ķāmûsü’l-muĥîŧ adlı Arapça sözlüğünün Türkçe’ye tercümesidir. Âsım Efendi’ye bu büyük çalışmayı Medine’de iken hocası Abdullah Necib Efendi tavsiye etmiştir. Beş yılda tamamlanan eser 1814’te II. Mahmud’a takdim edilmiş ve hemen basılması için ferman çıkmıştır (Şânîzâde, II, 217). Âsım Efendi, el-Ķāmûs’u çevirirken Murtazâ ez-Zebîdî’nin Tâcü’l-Ǿarûs adlı şerhinden de faydalanmış, âyet, hadis ve şiir örnekleri vermiş, ayrıca el-Muĥkem, el-ǾUbâb gibi kaynaklardan yeni kelimeler ve anlamlar eklemiştir. Âsım Efendi, tercümesinde Arapça kelimelere Türkçe karşılık bulmakta büyük gayret ve titizlik göstermiştir, dolayısıyla eser Türkçe’nin de zengin bir sözlüğü niteliğindedir. Özellikle bitki ve hayvan adları gibi bilinmesi güç kelimelerin tesbitinde yöre ağızlarından da yararlanmıştır. Birkaç defa basılan Kāmus Tercümesi üzerinde (I-III, İstanbul 1230-1233, 1268-1272; I-IV, 1304-1305; I-III, Kahire 1250) çeşitli çalışmalar yapılmıştır (bk. el-KĀMÛSÜ’l-MUHÎT). 3. Tuhfe-i Âsım. Arapça öğrenmek isteyenler için hazırlanan manzum bir sözlüktür (Bulak 1254). 1251 beyitten oluşan eserin girişinde iki mesnevi, alfabenin her harfiyle kafiyeli altmış altı kıta, sonunda da üç mesnevi vardır. Eser tarif edilen eşyanın mâna ve medlûlüne göre fasıllara ayrılmıştır. 4. Târih. Âsım Efendi’ye vak‘anüvislik teklif edildiğinde Kāmus Tercümesi’nin bütün zamanını aldığını öne sürerek kabul etmemişse de ikna edilerek
9 Zilkade 1222 (8 Ocak 1808) tarihinde bu göreve getirilmiştir. Olayları nereden yazmaya başlayacağını tesbit için selefleri Pertev ve Âmir efendilerin müsveddelerini istemiş ve eserini 1218 (1804) yılından başlatmıştır. Seleflerinin dağınık ve liste halindeki müsveddelerinden başka Dîvân-ı Hümâyun kalemlerinden çıkardığı malzemeyi de kullanmıştır. Âsım Efendi 1804-1806 yılları arası olaylarını yazıp sadârete sunmuş, fakat Alemdar Vak‘ası’nda Bâbıâli ile birlikte vekāyi‘nâmesi de yanmıştır. Sultan Mahmud kendisini III. Selim’in hal‘inden itibaren olayları yazmakla görevlendirince Âsım Efendi, takdim ettiği vekāyi‘nâmenin müsveddelerinden temize çektiği metni padişaha sunmuştur. Bu nüsha muhtemelen İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlı yazmadır (TY, nr. 6014). Sultan Mahmud eseri beğenmiş ve müellifini taltif etmiştir. Sadâret kaymakamının sunduğu telhisle de “devrinin yegâne âlimi” olarak geçim sıkıntısından kurtarılmıştır. Âsım Efendi vekāyi‘nâmesini II. Mahmud’un cülûsuna kadar getirmiş, kalan on iki yıllık zabıt müsveddelerini halefi Şânîzâde Mehmed Atâullah’a devretmiştir. Mütercim Âsım, 1218-1221 vekāyi‘nâmesinin ardından yirmi beşer cüz halinde iki cilt daha sunmuştur. Bunlardan ilkinin 1221 sonları ile (1807 başları) 1222 (1807-1808) yılı olaylarından bir kısmını ihtiva ettiği, ikincisinin 1222 sonlarından (1808 başları) II. Mahmud’un cülûsuna kadar (Temmuz 1808) gelen hadiseleri ele aldığı anlaşılmaktadır. Mısırlı Mustafa Fâzıl Paşa’nın ön ayak olmasıyla basılan eseri sonradan verilen tertibi yansıtmaktadır. Matbu metinde müellif tarafından yapılan ilâvelerle bazı kişilerin yaptığı eklemeler de yer almaktadır (I, 2-75). Matbu metnin (İstanbul 1284) ilk cildi ilâve kısımlar istisna edilirse Abdürrahim Muhib Efendi’nin Fransa’ya elçi tayininden III. Selim devri sonlarına kadar gelmekte, II. cildi Kabakçı isyanı, III. Selim’in hal‘i, IV. Mustafa dönemi ve II. Mahmud’un cülûsu olaylarını ihtiva etmektedir. Mütercim Âsım’ın Târih’ini Cevdet Paşa kaynak olarak kullanmış, iktibaslarda bulunmuş, zaman zaman da tenkit etmiştir (İA, XIII, 281). Olayları klasik vekāyi‘nâme geleneğine bağlı kalarak rûznâme tarzında yazan Âsım Efendi yer yer yaptığı eleştiri ve yorumlarla gerçek bir tarihçi portresi çizer. 5. Merahu’l-meâlî fî şerhi’l-Emâlî. Ali b. Osman el-Ûşî’nin kelâma dair el-Emâlî adlı eserinin şerhi olup (İstanbul 1266, 1304) III. Selim’e sunulmuştur. 6. Terceme-i Siyer-i Halebî. İbrâhim b. Mustafa el-Halebî el-Mudarî’nin altmış üç beyitlik Nažmü’s-sîre adlı eserinin açıklamalı tercümesidir (Kahire 1248). Bazı müellifler tarafından yanlışlıkla Nûreddin el-Halebî’ye izâfe edilen bu eser de III. Selim’e sunulmuştur. 7. Makāle-i İstibsâr-âmiz der Beyân-ı Âmeden-i İngiliz. On altı varaktan ibaret olup İngilizler’in İstanbul’a gelişini tasvir eder; Şefiknâme’ye nazîre olarak yazılmış gibidir. Âsım’ın el yazısıyla olan müsveddenin Fâtih Millet Kütüphanesi’nde olduğu belirtilirse de (İTA, I, 578) bu yazma İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (TY, nr. 1638).

Abdurrahman b. Hasan el-Cebertî’nin Mısır’ın Napolyon Bonapart tarafından işgalinden bahseden eserinin Türkçe çevirisi olan Terceme-i Mazharu (Muzhiru)’t-takdîs bi-hurûci (zehâbi, zevâli tâifeti Devleti)’l-Fransîs’in İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 2448, 9628) bulunan nüshalarında eserin Seyyid Ahmed Âsım, 19, 2452 ve 6034 numaralarda kayıtlı olanlarda ise Reîsületibbâ Mustafa Behcet Efendi tarafından tercüme edildiği belirtilmektedir. Bütün bu nüshalar kelimesi kelimesine aynıdır. Eser, Mustafa Behcet Efendi tarafından tercüme edildiği belirtilerek Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis’in 171-201. nüshalarında yayımlanmıştır.