Osmanlı Türkçesi Nedir, Ne Değildir?

Osmanlıca, Batı Oğuzcası ve Türkiye Türkçesi gibi daha birçok isimle anılan Osmanlı Türkçesi diye tabir edilen yazı dilinden başka bir şey değildir. Yani yabancı dil olarak bildiğimiz bir konuşma dili değildir. İngilizler “apple” diye yazar ve “epıl” diye okurlar. Bizler buna “elma” deriz ve bugün latin alfabesi olan “abcd….vyz” harflerini kullanarak yazarız. İşte Osmanlı Türkçesi bunu İslam harfleriyle yani Arap harfleriyle “Elif, be, te,se,…vav, lamelif, ye” harfleriyle yazmaya denir. Yani kısaca gündelik konuştuklarımızı Kuran lisanıyla yazmaktır Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi. Meşhur tarihçilerimizden İlber Ortaylı hocamız tam da bu konuya muvafık olarak şunları zikretmektedir: Osmanlıca öyle Fransızca ve Rusça gibi ayrı dil olarak anlaşılamaz, Arap harfleriyle yazılan bir Türkçedir. Her dil asırdan asra bazı değişiklikler geçirir ama bu durum ayrı bir dilden söz etmeyi gerektirmez. Nihayet anneannemizle dedemizin mektuplaşma dilidir. Evet bizlerin uzak kaldığı durum birkaç nesil öncemizin kullandığı yazı diline olan yabancılığımızdır. Osmanlı Türkçesi Kuran alfabesi yani İslam alfabesi kullanılarak, şu konuştuğumuz gündelik dilin içinde Arapça-Farsça kelimeler, ibâreler tamlama ve terkipler bulunan bir yazı dilinden başkası değildir. İşte onun için bize yabancı değildir ve olmamalıdır da zaten. Bizim atalarımız Müslüman olduktan belli bir süre sonra İslam ve Kur’an harfleri kullanarak ve biraz da üzerinde değişiklik yaparak ve birkaç tane de bu alfabenin üzerine harf ekleyerek bugün Osmanlı Türkçesi diye tabir olunan yazı dilini icad etmişlerdir ve bunu yüzyıllar boyunca geliştirerek kullanmışlardır. Peki bu yazı dili nasıl okunur? Kuran-ı Kerim malum olunduğu üzere Arap coğrafyası üzerine Arapça olarak inmiştir. Kuran-ı Kerim okunması kolay olması açısından hepimizin bildiği üstün, esre, ötre, cezm ve şedde gibi bazı işaretler yardımıyla Arap alfabesi kullanılarak okunur. İşte Osmanlıca da bu Kuran alfabesinin yanında beş tane de farklı harf eklenerek az evvelki zikrettiğimiz işaretlemelerden hiç birisi olmadan vokal veya okutucu dediğimiz harflerin yardımıyla okunur. Yani Osmanlıca bir nevi harfi harfle okuma sanatıdır diyebiliriz. Osmanlıca’da hızlılık esası vardır. Yani iki kişi normal hızda konuşurken bir kâtip yani yazıcı denilen kişi bu konuşulanları aynı hızda kayda geçirebilir ve yazabilir. Bu hiçbir dilde Osmanlıca’da olduğu gibi hızlı ve basit değildir. İşte ecdadımızın bin yıldır kullandığı ve bizlere miras olarak bıraktığı bu yazı dili bu kadar özel ve ehemmiyetlidir. Öte yandan bu geçtiğimiz bin yıl içinde yazılan Tarih, Sanat, Hukuk, Edebiyat gibi alanlardaki hemen hemen bütün eserler bu yazı dilinde yazılmış ve nesiller boyu okutulmuş ve istifadeye sunulmuş bulunmaktadır. Yine konumuz münasebetiyle Muhammed Ali Ensarî şu veciz ifadeleri kullanmaktadır ve bu ifadeler bizlerin hal-i hazırda ne durumda olduğumuzu da ve ‘‘hâl-i pür melal’’imizi gözler önüne serer mahiyettedir. Ne gariptir ki, tamamen bize ait olan ve günümüzde artık Osmanlıca olarak ta’bîr edilen Tarihî Türkiye Türkçesi’ni bir yazı dili olmaktan öte, ayrı bir lîsan zannedenlerimizin sayısı maal’esef hiç de az değildir. Günümüz gençliğinin hissesine, dedelerinin bir kaç bin sene önce ki kültür mirasını rahatlıkla okuyup anlayabilen diğer milletlere imrenmek mi düşüyor? Neden biz de kendi çocuğumuza araştırdığı herhangi bir mevzuda ecdadının birikimine birinci elden uzanabilme imkânını tanımayalım. Çok boyutlu bir altyapıya sâhip ve tarihine yabancı kalmamış, büyüklerine sevgisini ve saygısını kaybetmemiş bir nesil, geleceğe daha ümitle bakmamızın bir teminatı değil midir ? Evet gündemimizi Osmanlıca meşgul etmektedir. Önümüzdeki dönem itibariyle İmam-Hatip liselerinde zorunlu ve diğer liselerde ise seçmeli olacak olan Osmanlıca’ya ilgi her geçen gün artarken bizler atalarımızın bu yazı diline neden yabancı kalalım? Bugün Türkiye’de Hayrat Vakfı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan protokol gereği iki yıldan fazla süredir iki yüz bin kişiye varan bir kitle Osmanlıca’yı öğrendi ve sertifikaları da verildi. Bizler Akşehirimizde Osmanlıca’yı Halk Eğitim Merkezi’nde iki sınıf açarak daha yeni başlattık ve meyvelerini de aldık. İlk olarak Akşehir müftülüğü personeli olan din görevlilerinden oluşan yüz kişiden ellisine sertifikaları verildi ve diğerlerinin de eğitimine devam etmekteyiz. Bunun haricinde devam eden iki kurs daha mevcuttur. Bizler bu sayının siz değerli Akşehirli hemşehrilerimizin de desteği ve ilgisiyle daha da artacağını ümid etmekteyiz. Bu vesile ile desteklerini esirgemeyen ve bize sahip çıkan Akşehir Halk Eğitim Merkezi Müdürü Kamil Ersoy ve Akşehir Din Görevlileri Derneği Başkanı Rifat Bozoğlu beyefendilere teşekkürlerimi arz etmek isterim. Hayrat Vakfı Akşehir Osmanlıca Koordinatörü ve Kurs Eğitmeni FARUK GÜNDÜZ