Osmanlıca ve Osmanlıca eğitim üzerine

Son zamanlarda baya bir popüler oldu bu konu, devlet erkanından berberdeki Ali amcaya kadar herkes Osmanlıca eğitim aşağı, Osmanlıca eğitim yukarı konuşup duruyor. Savunanların ve karşı çıkanların bazılarının işin özünü kavradıklarından, daha doğrusu samimi olduklarından şüphe etmek için haklı nedenlerim var.

Her şeyden önce “Osmanlıca” değil esasen “Türkçe“‘dir. Dilbilimci veya tarihçi değilim ancak Osmanlıca diye tabir edilen şeyin Türkçe, Arapça, Farsça ve –son zamanlarda– batıda konuşulan bazı dillerden kelimeler içeren bir karma olduğunu biliyorum. Buna dayanarak bugün konuştuğumuz dile de pek tabi Osmanlıca diyebiliriz. Bundan 100 – 150 yıl öncesi ile bugünün tek farkı artık kelime dağarcığımızın çok daha dar olması ve Arap alfabesi yerine Latin alfabesini kullanıyor olmamız.

Peki o zaman sorun ne? Tüm bu insanların Osmanlıca veya Osmanlıca eğitim ile alıp veremediği ne?

Her zamanki gibi siyasi sebepler. İşin eğitim boyutunu şahsen ben de pek tasvip etmiyorum, yani Osmanlıca’nın seçmeli değil de zorunlu bir ders olmasına karşıyım ancak bunun nedeni eğitim sistemini tepeden tırnağa kadar kusurlu buluyor olmam. Bizim sistemimiz herkesi biyolog, kimyager, filozof, sanatçı, fizikçi, mühendis, botanikçi yapmaya çalışıyor. Bunu görüp karşı çıkanlara da kendisini “Hayır biz bunu aslında analitik düşünce şeysini arttırmak, yer yer zihin açmak, öğrenme kabiliyetini geliştirmek için şey ediyoruz” diye savunuyor, külliyen saçmalık. Tüm bunların üzerine bir de Osmanlıca dersi sorumluluğu binince öğrenciler daha fazla şeyden azar azar “ezberleyip“, hiçbirini adam akıllı öğrenmeden okullarını bitiriyor olacaklar.

Öte yandan Osmanlıca öğrenmeyi bir nevi yitirdiğimiz kelime dağarcığını geri kazanmamız anlamına geleceği için faydalı buluyorum. Bugün günde ortalama 100 – 200 kelimeyle cümle kuran gençler belki de 1.000 – 2.000 kelime ile kendilerini çok daha verimli biçimde ifade etme imkanı bulacaklar. Bu dile (artık “dil” dedik) merak salmanın ülkeyi aydınlıktan karanlığa sürükleyeceği, gericiliği körükleyeceği gibi sağlıksız düşüncelere sahip olanları da ya samimi olmaya ya da mantıklı davranmaya davet ediyorum.

Samimi olmaya davet ediyorum çünkü bazıları Osmanlıca öğrenen insanların, senaryosu masa başında yazılmış olan çarpık tarihimizden öncesini, belki de orjinal kaynaklardan öğrenecekleri, arşivleri karıştıracakları (vagonlarla yurtdışına gönderilenlerden arta kalanları yani), dolayısıyla ellerinde bulundurdukları yapay caydırıcı gücü kaybedecekleri endişesini taşıyorlar. Samimi olsunlar, Osmanlı’nın iletişim kurmak için çıkardığı seslere, o seslerin kağıt üzerindeki karşılıklarına değil, bizzat Osmanlı’ya karşı olduklarını, dolayısıyla Osmanlı tarihinin ilk elden öğrenilmesi ile sonuçlanabilecek olan bu girişimi halihazırda sahip oldukları aşırı ilerici, aydın konumları için rahatsızlık verici bir gelişme olarak gördüklerini söylesinler.