Şeyhi

(ö. 1144/1731)

Nakşibendî şeyhi, biyografi yazarı ve şair.

1078 Receb ayı sonlarında (Ocak 1668) İstanbul’da doğdu. Dedesi simkeşbaşı Mehmed Ağa, babası dönemin şairlerinden Simkeşzâde diye tanınan Hasan Feyzi Efendi’dir. İlk eğitimini Nakşî şeyhi olan babasından aldı. Medrese tahsilini tamamlayarak Cemâziyelâhir 1096’da (Mayıs 1685) Anadolu Kazaskeri Ebûsaidzâde Feyzullah Efendi’den mülâzım oldu. Bir süre onun tezkireciliğini yaptı ve ardından bazı medreselerde görevlendirildi. Bu arada tasavvufla ilgilendi. 1690 yılında babasının ölümü üzerine onun yerine Edirnekapı dışında Otakçılar’da bulunan Emîr Buhârî Dergâhı’nın şeyhliğine getirildi. Burada yaklaşık kırk yıl ders verdi ve postnişinlik yaptı. 15 Muharrem 1144’te (20 Temmuz 1731) vefat eden Mehmed Efendi’nin ölümüne “abd-i huceste” ve “zamân-ı hâtime” ibareleri tarih düşürülmüştür. Mezarı, bu tekke ile Kemalpaşazâde’nin türbesi arasında dergâhın minaresine yakın bir yerde babasının mezarı civarındaydı. Gerek tekke gerekse buradaki mezarlar çevre yolu yapımı sırasında ortadan kalkmıştır. Çağdaşı Sâlim tarafından iyi huylu, edepli, zeki, her şeyin doğrusunu öğrenme ve gerçeği yazma hususunda özenli, dünya hırsından uzak bir kişi olarak nitelendirilmiştir. Râmiz de onu edebiyat, tarih, şiir ve inşâda üstün bir şahsiyet diye tanımlamıştır.

Şeyhî Mehmed Efendi’nin en önemli eseri Vekāyiu’l-fuzalâ adlı biyografi kitabı olup Nev‘îzâde Atâî’nin Hadâiku’l-hakāik’ının zeylidir. Eserde “tabaka” genel başlığıyla 1042-1144 (1632-1731) yılları arasında yaşayan âlim ve şeyhler hakkında bilgi verildikten sonra dönemin şairleri ayrı başlık altında anlatılır ve şiirlerinden örnekler verilir. Üç cilt olan eserin müellifin bizzat kaleme aldığı ilk iki cildi dönemin sadrazamı Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’ya sunulmuş, Hekimoğlu Ali Paşa’nın emriyle oğlunun temize çektiği III. cilt I. Mahmud’a takdim edilmiştir. Vekāyiü’l-fuzalâ’nın telif sebebi, daha önce Uşşâkīzâde İbrâhim Efendi tarafından kaleme alınan Zeylü’z-zeyli Atâî adlı eserin beğenilmemesidir. Şeyhî Mehmed Efendi bu kitabı tertip bakımından hatalı, bilgi yönünden eksik ve itinadan yoksun bulmuş, kendi zeylini Nev‘îzâde’nin bıraktığı
yerden başlatmış ve eserini 1130’da (1718) tamamlamıştır. Kitabın adı ebced hesabıyla telif yılını verir. Eserinde eş-Şeķāǿiķu’n-nuǾmâniyye müellifi Taşköprizâde, bunun mütercimi Mehmed Mecdî Efendi ve özellikle “müverrih-i celîlü’l-kadr” diye nitelediği Atâî’yi örnek alan Şeyhî Mehmed Efendi her padişah dönemine bir tabaka tahsis etmiş ve o dönemin 40 akçelik medreselerinden sonraki müderrislerini, tarikat şeyhlerini ve seleflerinden farklı olarak şairleri ölüm tarihlerine göre sıralamıştır. Ayrıca her padişah döneminin sonuna görevde bulunmuş Kırım hanlarının ve sadrazamların biyografisini eklemiş; şeyhülislâmları, kaptan-ı deryâları, Rumeli ve Anadolu kazaskerleriyle nakîbüleşrafları; başta İstanbul olmak üzere Ankara, Bağdat, Bosna, Bursa, Diyarbekir, Edirne, Erzurum, Eyüp, Filibe, Gence, Halep, Hemedan, Galata, İzmir, Kayseri, Konya, Kudüs, Kütahya, Lefkoşe, Manisa, Maraş, Medine, Mekke, Mısır, Revan, Sakız, Selânik, Sofya, Şam, Tebriz, Tire, Tokat, Trablusşam, Üsküdar ve Yenişehr-i Fener gibi yerlerde kadılık yapanların listesini vermiş, her padişah devrine ait siyasal olayları da özetlemiştir. Bunlar arasında vak‘anüvis tarihlerinde yer almayan 1142 (1729-30) yılı olaylarının ayrı bir önemi vardır. Öte yandan Şeyhî, Atâî’nin Zeyl-i Şekāik’ında bulunmayan bazı kişilerin biyografisini vermekle selefinin eksiklerini tamamlamaya çalışmıştır. Bir asır gibi uzun bir dönemin vefeyatını içeren Vekāyiu’l-fuzalâ’da 2058 kişiden söz edilir. Şeyhî eserini telif ederken yazılı ve şifahî kaynaklardan yararlanmıştır. Yazılı kaynakların en önemlisi şeyhülislâm defterleridir. Nitekim çağdaşı Sâlim onun doğruyu bulmada çok titiz çalıştığını ve özellikle bu defterleri kullandığını vurgular (Tezkiretü’ş-Şu‘arâ, s. 442). Müellif diğer kaynaklarını eserinde yer yer zikreder. Bunlardan Cemâleddin Hulvî’nin Lemezât’ı, Riyâzî Mehmed’in Riyâzü’ş-şuarâ’sı, başta Ravzatü’l-ebrâr olmak üzere Karaçelebizâde’nin bazı eserleri, Şeyh Mehmed Nazmi Efendi’nin Hediyyetü’l-ihvân’ı, Naîmâ’nın Târih’inin esasını teşkil eden Şârihu’l-Menârzâde’nin meçhul eseriyle Vak‘anüvis Râşid Mehmed Efendi’nin Târih’i isimlerini zikrettiği eserlerdir. Kendisinden övgüyle söz ettiği Kâtib Çelebi’nin kitaplarından faydalandığı da söylenebilir. Babası Hasan Feyzi Efendi’den sadece şifahî nakillerde bulunmaz, başta tarih düşürme olmak üzere diğer konularda da yararlanır. Her ne kadar beğenmese de eserinin 1106 (1694-95) yılına kadar gelen kısmı için Uşşâkīzâde’nin Zeylü’z-zeyli Şekāik’ını kullanır. Uşşâkīzâde ile Şeyhî arasındaki ifade benzerlikleri her ikisinin aynı kaynakları kullanmış olmasıyla açıklanabilirse de Şeyhî’nin, Uşşâkīzâde zeylinin doğruluğuna kanaat getirdiği kısımlarından faydalanmasını tabii karşılamak gerekir. Atâî’nin Zeyl-i Şekāik’ı gibi ünlü bir eserin zeyli olmasına rağmen onun kadar şöhrete kavuşamayan Vekāyiu’l-fuzalâ’dan sadece tarihçiler faydalanmamış, ihtiva ettiği yüzlerce şair biyografisi dolayısıyla tezkiretü’ş-şuarâ müellifleri de eserden yararlanmıştır. Sâlim ve halefi Âdâb-ı Zurefâ yazarı Râmiz bunlardan sadece ikisidir. Vekāyiu’l-fuzalâ’nın Türkiye’de ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde birçok nüshası vardır. Ali Uğur tarafından kısmen yayımlanan eser (bk. bibl.), Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyyüddin Efendi’deki yazmaları diğer yazmalarla karşılaştırılıp tamamlanarak Şekāik-ı Nu‘mâniye ve Zeyilleri içerisinde bir giriş ve dizinler ilâvesiyle Abdülkadir Özcan tarafından tıpkıbasım halinde yayımlanmıştır (I-V, İstanbul 1989).

Şeyhî Mehmed Efendi’ye izâfe edilen Takvîmü’t-tevârîh Zeyli 1146 (1733) yılına kadar gelir. Ancak Şeyhî, Kâtib Çelebi’nin biyografisinde birçok eseri yanında Takvîmü’t-tevârîh’ten de söz ettiği halde (Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 264) bu esere bir zeyil yazdığını söylemez. Eserin nâşiri İbrâhim Müteferrika bu hususu kaleme aldığı önsözde belirtir. Şeyhî’nin zeyli Takvîmü’t-tevârîh’in (İstanbul 1146) 135-156 sayfaları arasındadır. Fındıklılı İsmet Efendi de bu zeyilden bahseder (Tekmiletü’ş-Şekāik, s. 334). Fakat Şeyhî 1144’te öldüğüne göre İbrâhim Müteferrika son iki yılın olaylarını muhtemelen Vekāyiu’l-fuzalâ’dan yararlanarak esere eklemiştir. Aynı şekilde Şeyhî, Kâtib Çelebi’nin Cihannümâ-yı Atlas Minor’undan söz ettiği halde kendisine izâfe edilen (İsmet, s. 334; Babinger, s. 293-294) Cihannümâ-yı Avrupa’dan bahsetmez. Şeyhî Mehmed Efendi’nin ayrıca esmâ-i hüsnâya dair Arapça bir manzumesi (Süleymaniye Ktp., İzmir, nr. 790/4, vr. 65b-67a), sâkînâme türünde bir mesnevisiyle (Atatürk Üniversitesi Ktp., M. Seyfettin Özege, Agâh Sırrı Levent Yazmaları, nr. 12) tevhide dair bir kasidesi (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 827/22, vr. 179-180) ve “Şeyhî” mahlasıyla bazı şiirleri vardır.