Ahmet Haşim

Sembolizm’in en güçlü şairlerinden biri olan Ahmet Haşim, 1884’’te Bağdat’’ta dünyaya gelmiştir. Haşim’in soyu Bağdat’’ın en önemli ailelerine dayanmaktadır. Ahmet Haşim’’in çocukluk yıllarında babası kaymakamlık vazifesindedir ve bu nedenle birçok memleketi dolaşmaktadır. Bu şekilde şehir şehir dolaşan Ahmet Haşim’’in düzenli bir okul hayatı olmaz. 1893 yılında ise çok sevdiği annesi vefat edince Haşim, derin bir yalnızlığa bürünür. Ruh haline büyük bir etki yapan bu olay Ahmet Haşim’’in hayatına ve şiirlerine yansımıştır. 1896 yılında babası Arif Hikmet Bey, oğlunun eğitimine hizaya sokmak amacıyla İstanbul’a yerleşir. Ahmet Haşim, İstanbul’da yeni bir okula ve hayata başlar ancak mutsuzluk yanından ayrılmaz. Haşim, bu yıllarda Arapça biliyordur ancak Türkçe bilmemesi onun yalnızlığını arttırmaktadır. Çekingen karakteriyle büyük bir yabancılık ve yalnızlık, İstanbul’’da Ahmet Haşim’i etkisi altına alır.

Ahmet Haşim, bu yalnızlık ve mutsuzluk günlerinde matematik ile ilgilenir ve bu sayede Ahmet Bediî ile tanışır. Ahmet Bediî, şiire olan merakını nedeniyle Ahmet Haşim’e sembolist şiirlerin yer aldığı bir kitap verir. Ahmet Haşim, bu şekilde tüm hayatını etkileyecek şiir ile tanışır.

1899 yılında ise Ahmet Haşim, zamanla önemli isimler ile tanışır ve arkadaş olur. Bu isimler arasında Abdülhak Şinasi, Bülent Emin, Hamdullah Suphi, Refik Halit Karay gibi isimler yer almaktadır. Ahmet Haşim ve edebiyatımızın bu önemli isimleri bir araya gererek şiir okuyup edebiyat konuşmaları yapmaktadırlar.

Ahmet Haşim, henüz on beş yaşında iken “Hayâl-i Aşkım” adında ilk şiirini yazar. Ardından şiirlerin devamı gelir ve Haşim’in şiirleri bu yıllarda dergilerde yayımlanmaya başlamıştır bile… Şair bu yıllarda Cenap Şahabettin ve Tevfik Fikret gibi edebiyatımızın önemli isimlerinin yanı sıra Fransız simgeci şairleri de okumaktadır. Okul sonrasında Ahmet Haşim, bir süre memurluk yapar. Aynı zaman da bir yandan da Mekteb-i Hukuk eğitimi devam etmektedir. Daha sonra Fransızca öğretmenliğine atanır. Bu sırada memurluktan ayrılır ve Haşim, hukuk eğitimini de sonlandırır. Ülke de ise bu yıllarda önemli gelişmeler meydana gelmektedir. Abdülhamit, devrilmiş ve I. Meşrutiyet dönemi başlamıştır. Tamamıyla edebiyata yoğunlaşan Ahmet Haşim, bu dönemde siyasetten bir hayli uzaktır. Meşrutiyetten bir yıl sonra ise Haşim, Fecr-i Ati topluluğuna katılır. Takvimler 1912’yi gösterdiğinde ise Fecr-i Ati dağılır. Bu tarihten itibaren Haşim, çeşitli görevlerde bulunur. 1. Dünya Savaşı’nın baş gösterdiği yıllarda ise yedek subay olarak görev yapan Ahmet Haşim, bu süre içinde Yakup Kadri ile karşılaşır.

1912 yılında Dergâh dergisinde Ahmet Haşim’in “Bir Günün Sonunda Arzu” adlı şiiri yayımlanır. Edebiyat dünyası hızla bu şiiri konuşmaya başlar. Şiir, simgeci bir anlayışın kapalılık özelliğini fazlasıyla hissettirmektedir. Ardından Ahmet Haşim, “Göl Saatleri” adlı eserini de yayımlar ve kitap bir yandan çok beğenilirken, sahip olduğu kapalılık özelliğinden ve yen, bir anlayışı temsil etmesinden dolayı olumsuz eleştiriler de almaktadır. 1926 yılında ise Ahmet Haşim, “Piyale” adlı eserini çıkartır. Ahmet Haşim, bu dönemde nesirdeki başarısını da edebiyat dünyasına göstermektedir. Paris izlenimlerini anlattığı ve İkdam’da yayımladığı yazılarını “Bize Göre” adı ile bastıran Ahmet Haşim, bir yandan da Akşam ve Dergâh’ta çıkan yazılarının Gurubâ-hâne-i Lâklâkan adıyla kitaplaştırır.

Ahmet Haşim, aynı zamanda böbreklerinden rahatsızdır ve hastalığı iyice ilerlemektedir. 1932’de tedavi için Frankfurt’a gider ve buradaki anılarını Milliyet gazetesinde yayımlayan Ahmet Haşim, tedavisini yarıda bırakarak Türkiye’ye geri döner. Milliyet’te yayımladığı yazıları ise “Frankfurt Seyahatnamesi” adı ile kitap haline getirir. Kendisini “Şairlerin en garibi” olarak adlandıran Ahmet Haşim 1933 yılında dünyaya veda eder.

Ahmet Haşim’in şiiri adeta bir tablo gibidir. Karamsarlı ve yalnızlık onun için vazgeçilmez konulardır ve Haşim, bu temaları sonbahar ve akşam kızıllığı gibi çeşitli simgelerle şiirlerine yerleştirmiştir. Ahmet Haşim’in şiirinde ahenk büyük bir öneme sahiptir. Şair kimi zaman söz konusu ahengi kelimeler ile yakalamaktadır. Divan kültürünü de şiirinde kullanan Ahmet Haşim, faklı bir şiir yaratarak birçok şairi etkilemeyi başarmıştır. Şiir dışında Ahmet Haşim, gezi yazılarında, denemelerinde ve fıkralarında sade bir dil kullanmıştır.

Düz Yazıları;
• *Gurubâ-hâne-i Lâklâkan
• *Bize Göre
• *Frankfurt Seyahatnamesi

Şiirleri; Ağaç, Akşam yine toplandı derinde, Bahçe, Bir günün sonunda arzu, Bir Yaz Gecesi Hatırası, Bülbül, Gece, Gelmeden Evvel Geldin Birlikte, Havuz, Karanfil, Karanlık, Kari’e, Merdiven, Mukaddime, O belde, Eski Hücreye Benzer ki, Orman, Seher, Sonbahar, Süvari, Şafakta, Şairsiz, Dünya, Tahattur,Yarı Yol.

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZÛ

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi… sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân;
Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i’lân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet Haşim

Kaynakça:
Özdemir Ahmet, Ahmet Haşim Hayatı, Sanatı, Eserleri, Boğaziçi Yayınları, 1.Basım, İstanbul, 1997