OSMANLICA BUGÜNKÜ TÜRKÇE

ANKARA - Başbakan Ahmet Davutoğlu, Polonya ziyaretinden önce Esenboğa Havalimanında açıklamalarda bulunan Davutoğlu, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bir basın mensubunun Anayasa Mahkemesinin seçim barajıyla ilgili incelemesini sorması üzerine Davutoğlu, AK Parti'nin barajdan veya herhangi bir engelden korkarak siyaset yapan bir parti olmadığını söyledi.

AK Parti'nin kurulduğu tarihte de seçim barajının olduğunu, bu barajla seçime girdiğini ve birinci parti çıktığını anımsatan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Hiçbir şeyden korkmadık. Barajlar önümüze dikildi, aleyhimize parti kapatma davası açıldı, her türlü engeller çıkartıldı ama hiçbir zaman AK Parti, herhangi bir mazeretin arkasına sığınma ihtiyacı hissetmedi. Çözümü veya bir şekilde başarıyı ne hukuki süreçlerde ne de kapalı kapılar ardında aradık. Biz hep meydanlarda halkımızla siyaset yaptık, başarının da oradan geleceğine inandık."

'Baraj hesabı içerisinde değiliz'

Davutoğlu, hafta içinde devlet yönetimiyle ilgili yürüttükleri yoğun çalışmalar ve yurtdışı temaslarının yanından hafta sonları da Türkiye'nin dört bir tarafında halkla siyaset yaptıklarını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Oturup Ankara'da 'acaba baraj ne olacak' diye bir hesap içerisinde değiliz. Dün sabah Van'daydım, öğleden sonra Eskişehir'deydim. Geçen hafta cumartesi Erzurum ve Kars'taydım, pazar ise Balıkesir ve Kırklareli'deydim. Bu hafta sonu ise Adana, Nevşehir, Adıyaman ve Elazığ'da kongreler yapacağız. Diğer partiler bazı beklentiler içerinde Ankara'da hesaplar yapıyor olabilirler. Bizim hesabımız milletle. Ne hukuki süreçlerden medet umarız ne de kapalı kapılar ardından koalisyon çalışmaları içine gireriz."

Anayasa Mahkemesi Başkanlığının açıklamasının önemli olduğunu ve o açıklamada bu işin teknik bir süreç olduğunun vurgulandığını belirten Davutoğlu, "Tabii bu teknik süreçlerin zamanlaması da önemlidir. Biz geçen sene Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığında açık davette bulunduk. Sıfır barajlı dar bölgeye geçelim, yüzde 3-5 barajlı daraltılmış bölgeye. Hiçbir tepki vermeyenler şimdi seçim yaklaşınca AK Parti'yi engelleme imkanı olmadığı da görülünce baraj tartışmalarından medet umuyorlar. Mededi baraj tartışmalarından ummasınlar, gitsinler milletten medet umsunlar. Bizim muhalefet partilerine tavsiyemiz bu. Ankara'da baraj hesabı yaparak, Türkiye'de seçim kazanılmaz, emanet devir alınmaz" dedi.

'Barajın arkasına sığınmıyoruz'

Davutoğlu, Anayasa Mahkemesinin seçim barajı meselesini 1995 tarihli kararına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2008'de verdiği karara uygun bir şekilde neticelendirmesini beklediklerini ifade ederek, şöyle devam etti:

"Çünkü hukuk bunu gerektirir. Temsil ve istikrarın bir dengeye oturması lazım. Temsil ve istikrarı gözeten bir sonuç ortaya çıkarsa hepimiz bu sonucu saygıyla karşılarız ama temsili öne çıkartıyorum görüntüsü adı altında istikrara zarar verecek bir sonuç ortaya çıkarsa herhalde son 12 yıldaki istikrarın faydalarını gören, kalkınmayı gören halkımız da buradaki özeklikle istikrarı zora sokacak kararı kabul etmeyecektir. Bizim geçen sene yaptığımız teklifler masadadır. Barajın arkasına sığınmıyoruz. Hepsi masadadır. Bu teklifler masadayken, cevaplandırmayanların şimdi söyleyecek sözleri yok. Seçime 5-6 ay kalmışken bir şekilde bu tartışmaları başlatmanın bir faydası da yok. Görelim hukuki süreç nasıl işler, Anayasa Mahkemesi nasıl değerlendirir. Önemli olan teknik ve hukuki süreçler dışına çıkarak Türkiye'de sanki olağanüstü bir durum varmış ve normal siyasal süreç işlemiyormuş gibi bir görüntüye gidilmesine izin vermeyiz."

'Bir bardak suda fırtına koparmaya çalışıyorlar'

Milli Eğitim Şurası sonrasında yaşanan Osmanlıca dersiyle ilgili tartışmalara ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, şuranın, milli eğitimle ilgili her kesimin, her sivil toplum kuruluşunun, sendikaların, tecrübeli öğretim üyelerinin katıldığı, geniş katılımlı bir platform olduğunu söyledi.

Şurada her şeyin tartışılacağını, her konunun gündeme gelebileceğini belirten Davutoğlu, "Öyle bir hava estirildi ki sanki sadece din dersleri ve Osmanlıca tartışılmış gibi. Her konu tartışıldı. Konuyu böyle bir-iki hassas unsura atfen, sadece bunlar tartışılmış gibi bir intiba vermek, şuraya katılan çok saygın bilim adamlarına, görüş beyan ederlere haksızlıktır" dedi.

Milli Eğitimi Şurası kararlarının, Milli Eğitim Bakanlığına tavsiye olarak sunulacağını, Milli Eğitim Bakanlığının da Bakanlar Kuruluna getireceğini ve orada değerlendirileceğini ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

'Tarih tahribatı yaptınız'

"Şimdi daha o aşamalar geçmeden, tabiri caizse bir bardak suda fırtına koparılmaya çalışılıyor. Herkes görüşlerin beyan eder. Osmanlıca denince arkadaşlar yabancı bir dilden bahsedildiğini zannediyorlar. Osmanlıca, bugün kullandığımız Türkçe'nin bir başka alfabeyle yazımıdır. Osmanlıca diye bahsedilen dil, özellikle CHP Grup Başkanvekilinin bir ifadesi var, 'mezar taşlarını mı okuyacaklar' diye. Evet, mezar taşlarını okuyamayan bir nesil, tarihini bilemez. Maalesef sizin tek parti döneminizde bu mezar taşlarından başka bir şey bırakılmadı, tarih tahribatı yaptınız."

Kim niye rahatsız olsun

Osmanlıca'nın Türkçe olduğunu, bunun da herkes tarafından bilinmesini isteyen Davutoğlu, "Geçmişte Gotik alfabeyle yazılan bir metni bir Alman aydını okuyorsa, Goethe'yi okuyabiliyorsa, bir İngiliz Shakespeare'i aslından okuyabiliyorsa, bir Türk aydınının da bırakınız 16-17. yüzyıl metinlerini, Namık Kemal'i aslından okuyabilmesinden kim niye rahatsız olsun? Okuyamıyorsa bir zaaftır. Atatürk'ün Nutkunu aslından okuyabiliyorsa kim niye rahatsız olsun?" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, Osmanlıca'nın yabancı, düşman bir dil olmadığını vurgulayarak, "Bahsedildiği gibi Ortaçağ karanlığında gelen bir dil falan da değildir. O ayrı bir kavram. Kadim Türkçe desek, 19. yüzyıl Türkçesi desek ve okutsak karşı mı çıkacaklar? Nedir bu Osmanlı alerjisi anlamıyorum. Namık Kemal, Ömer Seyfettin Türkçesi, Meclis-i Mebusan Türkçesi desek karşı mı çıkacaklar" dedi.

Aydın olmanın bir zarureti

Osmanlıca'nın seçmeli ders olarak okutulmasının teklif edildiğini söyleyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"İsteyen öğrenci seçer, istemeyen öğrenci seçmez. Teklif edilen bu. Nedir bu tarih alerjisi, nedir bu kültür düşmanlığı anlamak mümkün değil. CHP sözcülerine söylüyorum, bırakın o mezar taşlarını biz okuruz. Onlar bu toprakların tapusudur. Sadece bu toprakların değil, Üsküp'te de, Saraybosna'da da tapudur. Gitsinler Şam'da da Bağdat'ta da şehitlerimizin yattığı yerlerde o mezar taşları var. Hürmetsizlik etmesinler. Biz bunları okuruz, okuturuz, yaşatırız da. Ama Beyazıt'taki veya Ankara'daki sahaflara gitsin, 100 yıl önceki bir metni okusun. Bir Alman aydını, bir Alman Parlamenteri, bir İngiliz Parlamenteri 100 yıl önceki metni okuyor. Peki siz 1. Meclis'in metinlerini okuyabilir misiniz? Okuyamazsınız. Bu bir zaaf değil mi? Eğer alfabe devrimi yapılmışsa bu geçmiş alfabeyi karanlık, kötü, tahkir edici kullanmaya zemin mi teşkil eder? Zaten Türkiye'de yerleşik şekilde bu geçiş süreci yaşanmış ama bu geçiş süreci tahripkar şekilde bugün anlaşılmış ve bir dönem Osmanlı arşivlerini okuyacak arşiv uzmanı kalmamıştı. Evet ben, her yetişen Türk gencinin, bir Türk aydını olarak 19, 18, 17, 16. yüzyıl Koçibey Risalesini de Aşık Paşazade'yi de mümkünse aslından okumalarını aydın olmanın bir zarureti olarak görüyorum. Aydınlık bir gelecek vaat etmenin bir zarureti. Bunu yapamayan bir İngilize, bir Almana aydın denmez. Niye Türkiye'de farklı kategoriler konuyor. Madem ki açtılar bu dosyayı, işlemeye devam edeceğiz."

Zorunlu din dersi

Başbakan Davutoğlu, "Milli Eğitim Şurası'nda zorunlu din derslerinin ilkokul 1-2. sınıfta öğretilmesiyle ilgili tavsiye kararı alındı. Bir taraftan siz Alevilerle görüşüyorsunuz, onların en önemli taleplerinden biri zorunlu din dersinin kaldırılması, bir taraftan böyle tavsiye kararları çıkıyor. Ne diyeceksiniz?" sorusu üzerine de din dersiyle ilgili var olan uygulamanın dışında bir şeyin teklif edilmediğini söyledi.

Davutoğlu, "Benim Alevi kanaat önderleriyle yaptığım toplantıda da din kültürü ve ahlak bilgisi dersine asla kimse karşı çıkmıyor. Bizim bundan sonra konuşmamız gereken, din kültürü ve ahlak dersi müfredatında, bütün dinleri, bütün mezhepleri kuşatıcı bir müfredatın uygulanması. Bunları hep konuşacağız. Ben burada bir çelişki görmüyorum. Konuşarak en doğruyu bulacağız" diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuyla ilgili "Ortaçağ karanlığı" şeklindeki sözlerini eleştiren Davutoğlu, "Bırak onu Avrupalılar söylesin. Avrupa için Ortaçağ karanlığı. Kadınların ruhları yok diye yakıldığı bir karanlık çağ. Ama bizim için Ortaçağ dediğiniz çağlar, bütün bu karanlıkların yaşandığı dönemde, insanların onurunu, eşitliğini savunan bir başka medeniyetin doğduğu çağlardır" dedi.

Oryantalist kalıplarla düşünmek aydın olmaya yakışmaz

Bu çağlarda, Seyit Mahmut Hayrani, Hz. Mevlana, Yunus Emre, Baba Mansur'un yaşadığını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Öyle oryantalist kalıplarla düşünmek aydın olmaya da yakışmaz hele siyaset yapıyorsanız, siyasi söyleme de yansımaz. Ortaçağ karanlığı dediğinizde, Konya'daki Mevlana aşıklarına da karanlık demiş oluyorsunuz, Hacı Bektaş-ı Veli'ye karanlık demiş oluyorsunuz. Bunlar 19. yüzyıl ilerlemeci tarih doktrini içinde batıda üretilen tabirlerdir. Bırakın artık, biraz çağdaş olun. 19. yüzyıl Fransası'nın karanlık çukurları içinde kalmayın. Biz, 12. yüzyıl Anadolu erenlerini de aydınlık bir yüzyıl olarak görürüz. Hele hele Hatemül Enbiya Hz. Peygamber'in dönemini asrı saadet olarak görürüz. Kim ne derse desin. Eğer konuşacaksak belli bir seviyede, düzeyde konuşmamız lazım. Her bir vatandaşımızın hukukuna saygı gösteririz, her bir mezhebin, dinin, din kültürü derslerinde en iyi şekilde okutulmasını isteriz ve bu konuda da dinlerin okutulmamasına dayalı bir yaklaşımın kimseye faydası yok. Aksine, daha iyi okutulup hepsine muhabbetle, sevgiyle, sevgi diliyle yaklaşmak lazım."